İnsanoğlu bir süredir bir adım ileriye gidemeyeceğini ispat edercesine yaşıyor. Bütün etkilendiklerimiz daha vurgulu o yüzden; en olmadık yerde iyi demli çay ikram edildi diye ağlamaklı olabiliyoruz ya da bir filmin mutlu sahnelerinin olması bizi o an’ın dışında hissettiriyor. Bu hisler, beni hayvanlarla yakınlaştırıp kişilerden uzaklaştırdı açıkçası. Hayvan Olmak‘ı okuduğumda da uzun zamandır hissetmediğim bir yere dokundu. Dokunmasının sebebi, başka türlerle iletişim için çabalayan birinin olması. Yazar kitapta her bir element için köklerden bağlı olduğumuz bir hayvanı seçerek onun gibi yaşıyor. Bunlar: porsuk, susamuru, tilki, alageyik ve ebabil. Kitap kendimce yaşantımdan çok daha ötesini, gerçekten denemek isteyeceğim bir şeyi konu ediyor. Sanki karşımda, bana bu deneyiminden de daha iyi bir şeyi teklif edemeyecek biri var. Sebebi ise belli; Charles Foster durmaksızın merak ediyor! Evet, bu kadar basit. O sırada bizim merakımızı da doyuruyor. Dolayısıyla gülerken düşünmek, bir bağ kurmak veya bunu istemekle geçen kıymetli bir metni bitiriyorsunuz. Yani, bir solukta okumalık!
“Ben haddimden fazla eğleniyordum. Onların dünyasında neşe olağan değildir. Susamurları eğlenmez.”